Dünya ciddi bir şavaşın sonuna doğru yaklaşırken her şey yavaş yavaş netleşmişti. Barışlar yapılmış askerler evine gidiyordu.
Evine gitmeye hazırlanan bir asker ailesine gitmeden önce bir mektup yazar. Mektubunda savaşın bittiğini artık eve dönebileceğini yazıyordu. Elbette ki ailesi buna çok sevinmişti. Mektup şu şekilde devam ediyordu. Eve yalnız gelemeyeceğini savaş sırasında bir bacağını kaybeden, gidecek başka yeri olmayan bir arkadaşı ile birlikte geleceğini yazıyordu. Bu durum için ailesinin kendisine kısa zamanda cevap yazmasını belirtmişti. Nihayet ailesinden mektubuna cevap gelmişti.
Yalnız mektubunda yalnız gelmesi gerektiğini arkadaşı engelli olduğu için hayatlarını zorlaştıracağını, kendisine bakamayacaklarını yazmışlardı. Kısa bir zaman sonra askerin ailesine bir haber verilir. Çocuklarının askerde intihar ettiğini, cenazesinin teşhisi ve cenazeyi almaları gerektiği için hastaneye çağırılıyorlardı. Aile çocuklarının nasıl böyle bir şey yaptıklarının şokunu atlatamadan asıl şoku cenazesini gördüklerinde yaşamışlardı. Çünkü çocuklarının bir bacağı yoktu. Mektupta aslından kendisinden söz etmişti, arkadaşından değil.
Bir filmde izlemiştim, can borcunun oduğu adama kızını vermek isteyen kişi aldığı cevapta oğlunun sakat olduğu gerçeği vardı. Ama kızını vermek isteyen can borçlu adam muazzam bir cevap veriyordu.” KALBİ SAKAT OLMASIN”. DİYORDU. Çünkü merhametsiz ve duygusuz insanların dünyayı cehenneme çevirdiğini iyi biliyordu. Gerçek engelin insanların zihninde ve kalbinde olduğu gerçeğini de çok iyi biliyordu. İnsanlara merhamet etmekten ziyade acınacı bakışlarının inasanların kalbini ne kadar kırdığının ise farkında biledeğiliz. Kıyas yaparken veya teselli ederken dahi çok ince bir ayrıntıyı kaçırıyoruz.
Demişler ya “Karıncayı Bile İncitmem Deme Bile’den İncinir Karınca” diye. Farkında olmadan çok daha fazla canlarını yakıyoruz. Görünen engellerin görünemeyen engellerden ne kadar çok zararsız olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Başkalarının haline bakarak kendi halimize şükrederek bile onların hayatına farkında olmadan saygısızlık ediyoruz. Tüm mesele onların gözlerinin içine samimi niyetle bakabilmekte. Acınacı bakışlarımız onların canını daha çok yakmakta. Çünkü onlar zaten kimsenin onların yerinde olmak istemediğini iyi bilmekte. Ama onlar, çok doğal olarak;en azından bu dünyayı birlikte ortak duygularla yaşama hakkını da kendilerinde görmek isetmekte.
Çok uzatmadan derler ya “Bir annenin en büyük korkusu evlatlarının ölmesiymiş, engelli annelerinin ise çocuklarından önce ölmekmiş.
İnsanlar zihinlerinde ve kalplerinde bulunan engelleri kaldırınca, geriye insanı sevmek için hiçbir engel kalmıyor. İnsanın yüzüne yayılan sıcak bir tebessüm onun ruhunu iyileştirmeye yetiyor.
Zihninden ve Kalbinden Engelleri Kaldır…